Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi)


Magna Carta Libertatum, Büyük Özgürlükler Sözleşmesi, Magna Karta

Magna Carta Libertatum

Büyük Özgürlükler Sözleşmesi, Magna Karta

Tanım 1

Magna Carta, Türkçe'ye büyük ferman, ya da büyük buyruk olarak çevrilen, 1215'te İngiltere'de toprak sahibi soyluların Kral John'u zorlayarak kendi rızaları olmadan toprak sahiplerinden vergi alınamayacağım hükme bağlayan, böylece bir yandan kralın otoritesini sınırlarken, öle yandan merkezî otoritenin de paylaşılabileceğini kanıtlayan, modern parlamenter sistemin çekirdek uygulaması sayılan tarihî belgedir.[1] Aslan Yürekli Rişar'ın kardeşi Yurtsuz Jan (John), İngiltere Kralı olunca; soyluların baskısıyla karsılaşmıştır. Bu baskı neticesinde Magna Karta'yı (büyük şart) imzalamak zorunda kalmıştır.[2]

Tanım 2

Magna Carta (Latince "Büyük Sözleşme") veya Magna Carta Libertatum (Latince "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi"), 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisidir. Aslen, Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkileri hususunu karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır. [Bu sözleşme,] Kral'ın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu. [3]

Vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kuran Magna Carta, kralın sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlamıştır. Magna Carta'nın 39. maddesinde yer alan; “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.” hükmü, vatandaşların hakları ve özgürlükleri açısından çok önemli kurallar getirmiş olup, hukukun üstünlüğü ilkesinin birçok ülkede yerleşmesine neden olmuştur.[4]

Magna Carta at the National Archives

Bildirgenin İngiltere kralı John tarafından imzalanmış orijinali kaybolsa da dört kopyası varlığını sürdürmüştür. Üstteki resimdeki nüsha, arşivlerce saklanmış olan, 1225 yılında kral III. Henry tarafından yaptırılmış nüshasıdır.[5]

Sebepleri ve Sözleşmenin İmzalanması

İngiltere Kralı Yurtsuz John, Fransa Kralı II. Philip'e karşı giriştiği mücadelede başarısız olmuştu. John bu başarısızlığını gidermek için, vergileri artırmış, ayrıca İngiliz soylularına ait bir takım ayrıcalıkları kaldırmaya kalkışmıştı. Soyluların ayaklanması üzerine iç isyandan korkan Kral John, soylulara bir takım imtiyazlar vermek zorunda kalmıştı. 1215'te ilan edilen fermanda;

  1. Kral halkın onayı olmadan vergi toplamayacak.
  2. Mahkemeler halka açık yapılacak.
  3. Haksız yere kimse tutuklanmayacak ve sürgün edilemeyecek.
  4. Askere alınmalar düzene konulacak
  5. Soylulardan oluşan bir kurul kralın Magna Carta'ya uygun davranıp davranmadığını kontrol edecek.[6]

Magna Carta History

Tarihçe

Anglo-Saksonlar, İngiltere'ye V. yüzyılda itibaren ayakbastılar, zamanla yönetimi ele geçirdiler ve kendi törelerini yerleştirmeye başladılar. Yerleşen törelerin arasında konumuz yönünden en önemlisi, “Yerleşik kurallara herkes saygı göstermelidir” töresidir.

Ortaçağ İngiltere'sinde daha IX. yüzyıldan itibaren, yerleşik kuralların üstünlüğü ve bu kurallara krallar ve yargıçlar dahil herkesin saygılı davranması gerektiği ilkesi kabul edilmişti. Ancak, İngiliz kralları X. yüzyıldan itibaren bu ilkeye uymayarak iktidarlarını ve varlıklarını derebeylerin ( baronlar ve vasalların) zararına geliştirmeye başladılar, baronlar da buna karşı çıktılar ve zaman zaman krallara başkaldırdılar. 

Kral I.Henry, (1068-1135) 1100 yılında taç giyme töreninde yemin ederken önceki Kralın yolunu izleyerek, tebaası ile ilişkilerinde hangi somut durumlarda ne şekilde davranacağını yazılı olarak belirtmiş, çıkardığı bir haklar fermanıyla babası ile ağabeyinin bazı uygulamalarına son vereceğini duyurmuştur. Daha sonra tahta geçen krallar da bunlara benzer fermanlar çıkartmış, bu fermanlar kralların gücünü azaltacağı yerde, gitgide arttırmıştır. 

XIII. yüzyılın başlarında fiyatlar yükselmeğe başlamış, hükümet giderleri çoğalmış, buna karşılık derebeyleri (toprak sahipleri) zenginleşmiştir. Derebeylerinin gelirlerinin çoğu törelerle saptandığı için kralın bu zenginliği kendisine çekmesi güçtü. Kral Yurtsuz John ( 1199-1216), haklarını kötüye kullanarak, derebeylerine miras yoluyla geçen topraklardan yüksek vergiler istemeğe başladı, koruması altındaki genç kızları ve dulları en yüksek bedeli verenlere sattı, derebeylik sınıfından askere gitmeyenleri fazla bedel ödemeye zorladı, ayrıca yeni vergi ödeme usulleri koydu, zorla gelir ve toprak vergisi topladı, gümrük vergilerini artırdı, kontlukları yönetenlerin yıllık vergilerini yükseltmeğe çalıştı.

Kısaca; XIII. yüzyılın başında Magna Carta ile sonuçlanan olaylara, Kral John'un çok pahalıya mal olan savaş giderlerini karşılayabilmek için Ortaçağ İngiltere'sinde geçerli feodal (Derebeylik) töreleri ve kuralları göz önünde tutmayarak Baronlardan ve toplumun diğer kesimlerinden vergi, bağış, harç ve diğer adlar altında çok miktarda para almaya çalışması, atalarının güttüğü siyaseti, aşırı bir sertlikle ve protestolara aldırmadan sürdürmesi, baronların yakınlarını öldürerek veya sürgüne göndererek, hepsini kendisine düşman etmesi yol açmıştır.

Kral Yurtsuz John, 1214 yılında, Fransa Kralı P. Auguste ile yaptığı savaşta yenildi. Bu yenilgi baronları yüreklendirdi. Soylulardan kimisi, özel nedenlerden dolayı John' dan nefret etmekte, kimisi de topraklarını şatolarını, ayrıcalıklarını ellerinden aldığı için ona kin beslemekte idiler. Kralla arası açık olan Canterbury Başpiskoposu Stephen Langton da baronlardan yana idi. S. Langton, baronları, derebeylik sınıfının tümünü ilgilendiren bir genel program hazırlamağa çağırdı. İngiliz soylularının beşte birinin katıldığı toplantıda baronlar, isteklerinin kabul edilmemesi durumunda, John' a karşı savaş açacaklarına ant içtiler. Yukarıda belirtildiği üzere Ortaçağ İngiltere'sinde IX. yüzyıldan itibaren, yerleşik kuralların üstünlüğü ve bu kurallara herkesin saygılı davranması ilkesi yerleşmişti. Bu nedenle canlılığını koruyan eski Anglo-Sakson geleneklerine göre, verdiği söze uygun davranmayan Krala karşı direnmek meşru sayılıyordu.

Asi baronlar, 1215'in Ocak ayında, Londra'da Kralla görüştüler. Baronlar, Kral John'un karşısına S. Langton'un tozlu arşiv raflarında bulduğu tarihi bir belge ile çıktılar. Bu belge, 1100 yılında Kral I. Henry'in taç giyme merasiminde yaptığı yeminin yazılı metniydi.

Sızlanmalarını dinleyen kral, onlara paskalya yortusunda bir yanıt vereceğine söz verdi. Ocak 1215'te ve sonrasında John, düşmanlarının gitgide çoğaldığını bildiği halde, krallık haklarının hiç birinden vazgeçmedi, paralı askeri birlikler kurdu, bazı yerlere kaleler yaptırdı. Bundan başka Papa'ya başvurarak baronların davranışlarından şikâyetçi oldu.

Baronlar,  Nisan 1215'ta ayaklandılar, Kralı yenemeyeceklerini bildiklerinden Londralılarla anlaşıp 17 Mayıs'ta kente girdiler. Kral, asileri kentten kovamayacağını anlayınca barış yapmaktan başka çözüm bulamadı.

15 Haziran'da Kral ve baronlar biraraya geldiler. Baronlar isteklerini kapsayan belgeyi krala sundular. Kral istediklerini kabul ederek belgenin düzene konması için yazmanları görevlendirdi. Yazmanlar, düzensiz bir şekilde yazılmış istekleri bir düzene sokarak ve belki de (iki tarafın isteği ile) bazı değişiklikler yaparak belgeyi resmi bir ferman haline getirmeğe çalıştılar. 19 Haziran 1215 günü, Thames vadisindeki Runnymede yöresinde fermana son şekli verildi, böylece Kral, barışın gerçekleştiğini bildirdi ve bütün kontluklarda fermanın uygulanmasını emretti. Her kent yöneticisi ve katedralin papazlar meclisi için yazmanlar Fermanı çoğalttılar8

Magna Carta, Kral III. Henry (1216-1272) zamanında bir kurul tarafından bazı değişiklikler ve kısaltmalar yapılarak 1217'de “Haklar fermanı ve Orman fermanı” adı altında iki ayrı belge halinde yayımlandı: 1225 de bu fermanlar 1217 deki şekilleriyle yeniden yayımlandı ve geçerli metin olarak kabul edilerek İngiltere'nin ortaçağa ait yasa külliyatının başında yer aldılar. XVII. yüzyıla kadar bilginler, Kral John'un fermanının asıl metnini bilmiyorlardı.

Ortaçağın sonlarında yaşayan İngilizler, kralın yasaya boyun eğmesinin kabulü demek olan Magna Carta'nın önemini çok iyi anlamışlardı. Önceleri baronlar, daha sonra da Parlamento, kralın zorbalığa kaçtığını düşündükleri zaman, onu Magna Carta'yı onaylamaya zorluyorlardı. Magna Carta, V. Henry in (1413-1422) ölümünden önce 44 defa onaylandı. Magna Carta'nın daha sonraki dönemi Tudor Hanedanından (1485-1603) olan Elizabeth (1558-1603) zamanında başladı. Yöneticiler, hukukçular ve bilim adamları, Magna Carta'yı zamanlarının hükümdarlarına karşı durmak için de kullandılar. Bu durum, özellikle Stuart Hanedanı (1603-1714 ) döneminde kendini gösterdi. Stuart'lar, yönetim biçimlerini Tudor'ların (1485-1603) sistemine dayandırmak istiyorlardı. Karşıtları ise onlara karşı çıkmak için ortaçağ krallarından kalan Magna Carta ve benzeri örnekler aradılar ve bulduklarını kullandılar. [7]

Magna Carta'nın Önemi

Magna Carta'nın Önemi

1215'de Kral John'a karşı gelen baronların eylemi törelere uygundu. Kral'ın Baronlara ve diğer kurum ve gruplara verdiği hakları kapsayan Magna Carta, I.Henry'in tebaasına verdiği sözleri kapsayan belgeyi andırıyordu: Her iki belgede de Krallar, belli bazı somut durumlarda ne şekilde davranacaklarını belirtiyorlardı. Vasalların, özgür vatandaşların, kilisenin ve serbest kentlerin desteğini alan baronların, kralın 1213-1215 yıllarında geleneklere aykırı davrandığını ve bunun kabul edilemez olduğunu ileri sürmeleri üzerine Kral John; Magna Carta'da kilisenin haklarını tanıyor; kurallara aykırı vergi koymayacağını, bağış, vergi, harç ve sair ödemeler yapılmasını istemeyeceğini belirtiyor; usul ve kurallara aykırı ceza verilmeyeceğini vurguluyor; Musevilerin, Gallilerin, Londra Kent Yönetiminin ve fakir, serbest olmayan serfler dahil, başka kişi ve kurumların haklarını veriyordu.

Magna Carta'da, zamanına göre yeni olan; Kralın sözünü tutmaması halinde 25 barondan oluşan bir kurulun, mallarının zoralımını (müsadere) yapabileceğini kabul etmesidir. Böylece, Kral'ı gerektiğinde geleneklere uygun hareket etmeye zorlayacak bir töre, kurul geliştirilmiş oluyordu.

Magna Carta, daha sonraki yüzyıllardaki İngiliz anayasal gelişmelerine damgasını vurmuştur. XIII. yüzyılın ikinci yarısında tekrar ortaya çıkan baron hareketlerinde ve daha sonraki yüzyıllarda kralların vergi salmaya karar verdikleri tüm durumlarda Magna Carta ilkelerinin geçerli olduğu doğrulanmıştır. Stuart Hanedanının baskıcı bir yönetim kurmaya çalıştığı XVII. yüzyılda dahi Magna Carta önemini korumuştur. Bu yüzyılda Sir Edward Coke (1552-1634), yargıçların emir kulu olmadıklarını ve aksine gelenek ve kuralları kendi kanılarına göre yorumlamaları gerektiğini etkin bir şekilde savunmuş, Sir E. Coke ile çağdaşları ve ardılları, Magna Carta'dan geniş ölçüde yararlanarak bir çok siyasetçinin düşüncesine yön veren eserler yazmışlardır.

Bu dönemin sonunu getiren 1689 Reformu sırasında da, gelenek ve kuralların çiğnenmesi durumunda somut çözümler bulunması şeklinde özetlenebilecek olan Magna Carta yaklaşımına sadık kalınarak, temel yasalarda geniş kapsamlı bir değişiklik yapılmamış, egemenliğin kime ait olduğu ve/veya herhangi bir kurum yahut grubun temel hak ve özgürlükleri gibi soyut kavramlardan yola çıkılmamıştır. Aynı şekilde yine 1688 yılında kaleme alınan Haklar Bildirisinde (Bill Of Rights) de o günlerde kapsamı belli olmayan genel kavramlara gönderme yapmaktan kaçınılmıştır.

Magna Carta'nın destek verdiği Anglo-Sakson Emsal Hukuku (Common Law ) geleneği korunarak, Rönesans, Reform ve Aydınlanma Çağının yol açabileceği mutlakiyetçilik eğilimine İngiltere'de başarı ile karşı konulmuştur. İngiltere'de adalet dağıtan yargıçlar tarafından yüzyılların deneyiminden adeta damıtılarak oluşturulan, geliştirilen ve bundan dolayı uzun bir geçmişin hikmetini yansıtan Emsal Hukukunun temel ilkelerine siyasi istencin aykırı davranamayacağı konusunda görüş birliğine varılmıştır.

Kral John'a karşı çıkan baronlar, her ne kadar kendi çıkarlarını düşünüyor idiyseler de, Kralın tüm yetkilerini, daha sonraları anarşiye dönüşmüş olan, saf feodal düzeni geri getirmek amacı ile sorgulamıyorlardı. Ayrıca, baronların istekleri, “hak” veya “ulus” gibi kapsamı tartışmalı kavramlar adına yapılmıyor ve her türlü yoruma, dolayısıyla istismara açık, o dönemde henüz tanımı yapılmamış “insan hakları” veya “doğuştan kazanılmış haklar” gibi soyut kavramlara dayandırılmıyordu. Baronlar temelde Kralın yetkilerini teslim ediyorlar, ancak bu yetkileri kullanarak kralın gelenekleri çiğnememesini ve bu amaçla belli bazı konularda değişik bir davranış görüntüsü sergilemesini istiyorlardı. Baronların konuya bu gerçekçi yaklaşımı, Kral ile aralarında kalıcı bir anlaşmanın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Her iki tarafta, daha sonra durumu kendi yararlarına çevirmeye çalışmamışlar ve bu durumun sonucu olarak İngiliz siyasal sistemi büyük ölçüde devamlılık göstermiştir. Ayrıca, Magna Carta olgusu, Krallara saygılı davranan özgür vatandaşlara güven duygusunu pekiştirmiş ve giderek o tür vatandaşların temel hak ve özgürlüklere layık oldukları kanısını doğurmuştur. Giderek gelişen karşılıklı güven duygusu ise, kişilerde başkalarının hak ve özgürlüklerine saygılı davranma alışkanlığı yaratmıştır. Bu nedenden dolayı liberal özgürlük anlayışının temeli olan, kişinin hak ve özgürlüklerinin sınırının başkalarının hak ve özgürlükleri olduğu önermesinin kökeninin Magna Carta olduğu söylenebilir. Aynı tür ilişkiler, kurumlar arasında da gelişmiştir. İngiltere'de XVII. yüzyılın sonunda, Kral, Lordlar Kamarası, Avam Kamarası ve Emsal Hukukunu uygulayan yargı organları, hem birbirlerinden özerk hem de birbirlerine bağımlı bir durumda çalışmakta idiler ve her birinin ülkenin yönetimine vazgeçilemez katkılarda bulunduğu benimsenmişti. İngiltere'de bu anlayış, giderek sivil toplum olgusunu ön plana çıkarmış, sivil toplum kurumlarının devletten özerk bir kamu alanı oluşturduklarının ve bu alana devletin karışmasının uygun olmayacağının bir veri olarak kabul edilmesine yol açmıştır.

Özetlemek gerekirse, Magna Carta geleneği şu unsurları kapsamıştır:

  1. Adeta kutsallık atfedilen yerleşik gelenek ve kurallar korunmalıdır.
  2. Bu gelenek ve kurallara yenileri eklenebilmelidir.
  3. Söz konusu gelenek ve kuralların, yüzyılların hikmetini yansıttıkları düşünülerek yapılacak eklemeler sınırlı tutulmalıdır. [7]

Magna Carta

Magna Carta Sözleşmesinin Maddeleri

1. Her şeyden önce, Tanrı'nın önünde diz çöktük ve bizim ve varislerimiz için İngiliz Kilisesinin sonsuza dek özgür olduğunu, haklarına eksiksiz bir şekilde, özgürlüklerine de kısıtlanmadan sahip olması gerektiğini bu sözleşme ile teyit ettik. İngiliz Kilisesi için çok önemli ve gerekli görülen seçim özgürlüğünü, baronlarla aramızda çıkan ihtilaftan önce, tamamen kendi irademize dayanarak kabul etmemizden ve efendimiz Papa III. Innocent tarafından da tasdiklerini aradığımız bu sözleşmeyi onaylamamızdan doğacak her şeyin, aynen korunmasını diliyoruz. Bu sözleşmeye biz uyacağız; varislerimizin de sonsuza kadar samimiyetle bu sözleşmeye uyacaklardır. Aşağıda sıralanan tüm özgürlüklere bizim ve varislerimizin sahip olmasını ve olmaya devam etmesini krallığımızın bütün özgür insanlarına kabul ettirdik. Bu bizim ve varislerimiz tarafından onlara ve onların varislerine de kabul ettirilmiş sayılmalıdır.[5]

2. Adalet, satılamaz, geciktirilemez; hiçbir özgür yurttaş, ondan yoksun bırakılamaz.[7]

3. Yasalar dışında hiçbir vergi, yüksek rütbeli kilise adamları ile baronlardan meydana gelen bir kurula danışılmadan, haciz yoluyla veya zor kullanarak toplanamaz.[7]

12. Krallığımızda, ülkemizin Genel Meclisinin izni olmadıkça zorla, askerlik hizmeti karşılığı olarak vergi ya da yardım parası alınamaz. Fiziksel varlığımızın diyet verilerek esaretten kurtarılması, en yaşlı oğlumuzun şövalyeliğe kabul töreni veya en büyük kızımızın ilk evliliği durumları bunun dışındadır. Bu üç amaç için makul bir yardım talep edilebilir. Londra kentinin yardım paraları da benzer bir biçimde ayarlanacaktır.

13. Londra kenti, eskiden sahip olduğu tüm özgürlüklerini ve geleneklerini hem karada hem de denizde koruyacaktır. Ayrıca, tüm kentlerin, arazilerin, çiftliklerin ve limanların da kendi ayrıcalıklarını korumalarını istiyor ve onlara bu hakkı bahşediyoruz.

14. Eğer yukarıda bahsedilen o üç durumun dışında yardım parasının ya da askerlik yapmama karşılığında alınacak verginin miktarını belirlemek söz konusu olursa, Krallığımızın Genel Meclisinin toplanması amacıyla, en az 40 gün önceden olması koşuluyla, belirli bir gün ve yerde toplanabilmeleri için, tüm başpiskoposları, piskoposları, manastır baş rahiplerini, kontları ve büyük baronları mühürlü mektuplarla çağıracağız. Ayrıca, en yüksek mevkideki tüm kişileri şerifler ve görevli memurlarımız vasıtasıyla toplantı için çağıracağız. Tüm çağrı mektuplarında toplantının gerekçesini de açıklayacağız. Ve böylece başarıyla yerine getirilen bir çağrıdan sonra, söz konusu olan iş, çağrılanların tümü gelmemiş olsa bile, sadece katılanlardan oluşan meclis tarafından kararlaştırılan günde yerine getirilecektir.

16. Hiç kimse, asilzadelerin ücreti için ya da diğer herhangi bir kiralık arazi için gerekli olandan daha fazla hizmet vermeye zorlanamaz.

20. Özgür bir adam suçun derecesine göre küçük bir suç için yalnızca para cezasına çarptırılabilir. Büyük çaplı bir suç, suçun büyüklüğüne göre para cezasına çarptırılabilir ve bir tüccar da malları korunarak aynı şekilde cezalandırılabilir. Aynı şekilde, bir cani, eğer bizim merhametimize mazhar olursa, para cezasına çarptırılabilir.

38. Bundan böyle hiçbir hakim her hangi bir kimseyi ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava edemez.

39. Kendi zümresinden olanlar ya da ülkenin ilgili yasalarına uygun olarak verilen bir karar olmadıkça hiçbir özgür kişi tutuklanamaz, hapse atılamaz, mal ve mülkü elinden alınamaz, sürgüne yollanamaz ya da herhangi bir biçimde kötü muameleye maruz bırakılamaz.

40. Kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız, menetmeyeceğiz ya da geciktirmeyeceğiz.

41. Bütün tüccarlar, kadim ve yerleşmiş geleneklere tabi olmak koşuluyla bütün kötü vergilerden muaf olarak alışveriş yapmak amacıyla kara veya deniz yoluyla emniyetli bir şekilde İngiltere'nin dışına çıkabilirler, İngiltere'ye girebilirler, İngiltere'de oyalanabilirler ya da transit geçiş yapabilirler. Bu olanakları bize karşı savaşan bir ülkenin tüccarları olma durumu hariç savaş zamanında da güvence altındadır. Bize karşı savaşan ülkenin tüccarları savaşın başlangıcında ülkemizde bulunurlarsa biz ya da baş yargıcımız, bize karşı savaşan ülkedeki tüccarlarımızın nasıl muamele gördüklerini tamamıyla öğrenene değin, mallarına ve canlarına zarar vermeksizin, gözaltına alınacaklar ve eğer bizim tüccarlarımız orada bir zarar görmemişlerse onlar da ülkemizde emniyet içinde olacaklardır.

45. Krallığın yasalarını bilmeyen ve bu yasalara tümüyle uyacağına kanaat getirmediğimiz kişileri hakim, vali, şerif ya da sınırlı yetkili hakim olarak atamayacağız.

51. Atlı ve silahlı olarak ülkemize zarar vermek için gelmiş olan tüm yabancı kökenli şövalyeleri, okçuları, kiralık askerleri ve vasalleri barış sağlanır sağlanmaz sınırdışı edeceğiz.

61. Krallığımızda eskiden beri varolan koşulların daha iyi bir hale getirmek, baronlarla aramızda mevcut olan ihtilafın en hayırlı bir biçimde sonuçlandırmak ve Tanrı'nın rızasını kazanmak için yukarıda sayılan maddeleri onayladıktan sonra, şimdi de kapsamlı ve sürekli bir istikrardan yararlansınlar diye aşağıdaki güvenceyi veriyoruz. Krallığımızın sınırları içerisinde bulunan baronlar kendi aralarından diledikleri 25 kişiyi seçecekler ve bu 25 kişi tüm güçleriyle, halihazırdaki bu fermanla kendilerine bağışladığımız ve teyit ettiğimiz barışı ve özgürlükleri uygulayacaklar, bunlara uyacaklar ve karşı tarafın da uymasını sağlayacaklardır. Bu şu şekilde olacaktır: Eğer biz ya da başyargıcımız veya memurlarımız ya da emrimizdeki herhangi bir kimse, herhangi bir durumda, herhangi birine karşı suç işler, güvenlik ve barış kararlarından herhangi birini ihlal ederse ve eğer bu hareket adı geçen 25 barondan sadece dördü tarafından öğrenilirse, bunlar bize gelerek veya yurtdışında isek başyargıcımıza giderek, işlenen suçu bildirecekler ve bu haksızlığı hiçbir gecikme olmaksızın gidermemizi talep edeceklerdir. Bu hatayı, biz ya da yurtdışında isek başyargıcımız düzeltmezse, dört baron olayı geri kalan 21 baronun önüne götürecek ve bütün ülkeyi de arkalarına alarak , kalelerimizin, topraklarımızın ve mülkümüzün elimizden alınması yoluyla, olay kendi isteklerine uygun bir biçimde yeniden yoluna girene dek, bize uygun bir biçimde baskı yapacaklar, haciz uygulayacaklar ve ellerinden başka ne geliyorsa onu yapacaklardır. Ama bu arada bizim, kraliçenin ve çocuklarımızın şahısları dokunulmadan korunacaktır. Ve eğer bir değişiklik yapılırsa daha önceden söz konusu olan uygulamaya uygun bir şekilde yapılacaktır.

63. Bundan dolayı, İngiliz kilisesinin özgür olacağını, ülkemizdeki tebaanın belirtilen bütün yerlerde ve bütün konularda yukarıda bahsedilen bütün özgürlüklere, haklara ve imtiyazlara hem kendileri için hem de varisleri için tam olarak ve serbest bir biçimde sahip olmalarına karar verdik. Ayrıca hem kendi adımıza hem de baronların adına, yukarıda bahsedilen bütün hükümlere her hangi bir kötü niyet olmaksızın iyi niyetle uyulacağı üzerine yemin edildi. Saltanatımızın on yedinci yılında, Haziranın on beşinci gününde Windsor ve Stanes arasındaki düzlükte tarafımıza tevdi edildi.[5]

Magna Carta'nın Etkileri

Magna Carta, daha sonraki yüzyıllarda çıkarılan bir çok fermanı, anayasayı, uluslar arası bildirileri etkilemiştir. Bunların başlıcaları şunlardır:

A-1688 Tarihli Haklar Bildirisi (Bill Of Rights)

İngiliz Parlamentosu tarafından 1688 Büyük Devrimi sonrasında Bill of Rights'dır.(Haklar Bildirisi), çıkarıldı. Bu bildiri, Kraliçe II. Mary ve eşi III. William tarafından taç giyildikten sonra onaylandı. Bu ferman, parlamentodan onay alınmadıkça, yasaların yürürlükten kaldırılması, vergi toplanması, barış döneminde sürekli ordu beslenmesi konularında kral ve kraliçeye yetki tanınmıyor,. adli yargılama ve olağan olmayan cezaya çarptırılmamayı doğal haklar arasına katıyordu. Ayrıca, fermana göre, seçimler serbest, parlamento görüşmeleri sık sık yapılacak ve halka açık olacaktı. Böylece kral ve kraliçe sembolik bir durum kazandı.

Bill of Rights ve J. Locke tarafından geliştirilen doğal haklar teorisi büyük etki yarattı. Bu etki kendini önce Amerika kıtasında gösterdi ve Haziran 1776' da Virginia Devleti Temsilciler Meclisi, bir haklar bildirgesini kabul etti .

B- 4 Temmuz 1776 Tarihli Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirisi

Bu bildiride, Kuzey Amerika kıtasında yaşayan insanların niçin ayrı bir devlet kurmak istedikleri açıklanmış, tüm insanların eşit ve başkalarına devredemeyecekleri haklarla birlikte yaratıldığı, devletlerin bu hakları güvence altına almak zorunda olduğu, devlet bu görevini yerine getirmez ise, kişilerin başkaldırarak kendilerine yeni bir devlet kurmak hakkı bulunduğu belirtilmiş ve ABD'nin kurulduğunu duyurmuştur.

C- 17 Eylül 1787 Tarihli Birleşik Devletler Anayasası

Bu Anayasa özetle; daha yetkin bir birlik meydana getirmek, adaleti yerleştirmek, yurt içi huzuru sağlamak, dışarıya karşı ortak savunmayı gerçekleştirmek, özgürlüğün nimetlerinden yararlanmak ve sonraki kuşakları da yararlandırmak amacıyla çıkarılmıştır.

D- 26 Ağustos 1789 Tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi

Aydınlanma Düşüncesi, en aşırı, en radikal sonuçlarına Fransa'da ulaşmıştır. Çünkü Fransa'nın, Kilise ile mutlakiyetçi yönetimi destekleyen ortaçağ artığı, sınıflı bir toplumsal düzeni vardı, bu yapı Rönesans ve Reform hareketleri nedeniyle çatırdıyordu. Fransız Aydınlanması radikal düşünceleriyle bu gerginliği son sınırına kadar vardırmış, sonunda Fransız Devriminin patlamasına yol açmıştır.

İngiliz ve Amerikan devrimlerinden önemli ölçüde etkilenen Fransız Devrimi de haklarla ilgili gelişmeleri aşağı yukarı aynen benimsedi ve 1789 tarihinde İnsan ve Yurttaş hakları Bildirisi'ni ilan etti.

Bildiride özetle; insanların doğal ve devredilmez hakları bulunduğu, hukuk bakımından, özgür ve eşit doğdukları, insanların özgürlük, mülkiyet ve baskıya karşı direnme hakkı bulunduğu, egemenliğin millete dayandığı, yasanın yasaklamadığı hiçbir şeyin engellenemeyeceği ve hiç kimse yasanın emretmediğini yapmaya zorlanamayacağı, hiç kimse, yasanın belirlediği durumlar ve emrettiği şekiller dışında suçlanamayacağı, tutuklanamayacağı, suç ve cezaların yasayla ve açık ve anlaşılır bir şekilde konabileceği, kişilerin suçun işlenmesinden önce kabul ve duyurulmuş olan bir yasa gereğince cezalandırılabileceği, herkesin suçlu olduğu açıklanıncaya kadar masum sayılacağı, herkesin din ve düşünce özgürlüğü bulunduğu, kamu giderlerini karşılamak için alınan vergilerin gelirlerle orantılı olması gerektiği, tüm yurttaşların devlet giderlerinin nasıl yapıldığını izlemek ve hesap sormak hakkı bulunduğu belirtilmiştir.

Bu bildiri, daha sonra 1791, 1946 ve 1958 Fransız Anayasalarının başında yer almıştır.

E- Fransız Devriminden Sonraki Gelişmeler

İngiliz, Amerikan ve Fransız bildirilerinde ifadesini bulan doğal haklar yaygın ve güçlü bir etkiye sahip olmakla beraber, 1815'lerden itibaren bu etki azalmaya başlamıştır. Azalmanın başlıca nedenleri, siyasal alanda insan haklarının yerini “ulusların hakları” düşüncesinin almaya başlaması ile felsefede Marksist, yararcı ve pozitivist görüşlerin öne çıkmasıdır.

İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda, baskıcı düzenlere duyulan nefretin etkisiyle insan hakları düşüncesi yeniden güçlenmeye başladı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 ‘de ilan ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirisi oldukça geniş bir haklar listesi içeriyordu .[7]

Magna Carta, Sened-i İttifak ve Tanzimat fermanı

Magna Carta ile Osmanlı Devletinin son dönemi arasında benzerlikler vardır. Magna Carta ile Kralın yetkileri ilk defa sınırlandırılmış. Asiller sınıfının ayrıcalığı kabul edilmiştir.

Sened-i İttifak (1808), II. Mahmut döneminde Alemdar Mustafa Paşa'nın çalışmalarıyla ayanlarla imzalanmıştır. Bu belge ile ayanların varlığı kabul edilmiştir. Bu belge ilk defa Osmanlı padişahının yetkilerini sınırlamıştır.

Magna Carta ile Kral Vasalların üstünlüklerini kabul etmiştir. Adalet ve eşitlik kavramları getirilmiştir.

Tanzimat Fermanı (1839), Abdülmecit döneminde Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda okunmuştur. Osmanlı padişahı kanunun üstünlüğünü kabul etmiştir.

Magna Carta ile Kralın yetkileri resmen sınırlanmıştır. İngiltere'de parlamenter sisteme geçilmiştir.

Kanun-u Esasi, (1876) II. Abdülhamit döneminde Mithat Paşa'nın çalışmaları ile hazırlanmıştır. Osmanlı'da ayan ve mebusân meclisleri kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nde parlamenter sisteme geçilmiştir[6]

Kaynaklar

[1] sozluk.ihya.org/sosyal-bilimler-sozlugu/magna-karta.html
[2] www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=3795
[3] tr.wikipedia.org/wiki/Magna_Carta_Libertatum
[4] www.biyografi.info/bilgi/magna-carta
[5] www.msxlabs.org/forum/hukuk/79335-magna-carta-libertatum-buyuk-ozgurlukler-sozlesmesi.html
[6] forum.mekansiz.biz/magna-karta-t2697.htm
[7] A. Akın Anal, "Magna Careta ve Yönetim Anlayışımız", Mart 2003, Ankara.

[8] https://gizliilimler.tr.gg "https://gizliilimler.tr.gg

 


Sitemiz 1368x768 Ekran Çözünürlüğü' ne göre tasarlanmıştır
Site Tasarımı © 2001-2017 Yıldırım ALKAN. Tüm Hakları Saklıdır.
web
counter